Mehmet Sebih ALTUN
msebihaltun@gmail.com
Gökyüzünde yalnız yıldızlar biriktirdim. Her bir köşeye dağılan ışıkların yansımalarıyla. Bulutların üzerinde gezinir düşlerim. Yağmura gözyaşları, yıldırımlara öfke, şimşeklere korku saldım, çiçeksiz baharların donuk yazlarında.
Korkar benden yarınsızlık.
Uzaklaşır gider umutsuzluk.
Her yaşanmışlığın derinlerinde gizli kalır ve aklanmaz yüreklerde yıllarca kalsa da kalp-î süveyda.
Yaşam denizinde hunharca dalgalanan kovulmuş şeytanların doyumsuz hazları, dalgalanan hayatların fırtınalı havalarda çarptığı serseri kayalar ve çarptığı gibi geri giden küçük hayatların hazin hikayeleri bir film şeridi edasında gözlerimde canlanıyor istemsizce.
Günahkâr karanlıklara doğmaz sevgi güneşi. Ay tutulur, yıldızlar söner. Karanlığa gömülür tebessümler. Bir mum ışığı oluverir doğrular.
Karınca sesleri duyulur sessizliğin kuytu köşelerinde. Siyah inciler parıldar karanlığın içinde.
Ve sonra kalplerin gizli köşelerinde saklanan süveyda, ne var ne yok karlı havalarda. Bilir elbette bilinmeyen her ne varsa.
*
Yürüdüğün yolları iyi bilirim. Kara sular durulmuyor ayaklarının altında. Her adım bir umut, her başlangıç yeni bir filiz ve her varış ektiğini biçmektir.
Biçmekte kolay değil öyle hemen.
Buğday eken tabii ki arpa biçmez.
Sevgi eken aşk biçer.
Nefret eken düşman biçer.
Kimisi de kural diye biçer İle garibi biçer.
Bu dünya ne biçene ne de biçilene kaldı.
Biçen ektiğini biçti, biçilen de hakkını.
*
Zamanında gelmeyen fırsatların sonradan gelmesi hiç bir anlam taşımıyor.
Çünkü sonrasında ya tren kaçar ya da istasyon yanar.
*
Hayallerimden koptum artık öfke doluyum. Yollarımda kırılan onlarca duygunun cam parçaları. Batıyor her attığım adımda nasırlı ayaklarıma.
Susamış dilim seni ve sevgiyi anlatmaya. Bir bardak abı hayat söyledim ilham perilerime. Ve birde zehirli bal sürdüm yapmacık gülüşlerime. Hüzne boğulmuş bir bedenin nefes almasına ramak kala batan hançerlerin kanlı ucuna bağladım bakışlarımı.
Sevgiden uzak, soğuk, buz gibi sabahlara uzanan yüreği yanık şehirlerin küllerine gömülmek istiyorum. Nice yangınlar içtim soğuk bakışların derinliklerinde. Isındı ardına kadar bedenimin her bir zerresi.
Soğuk algınlığına sıcak gülüşler serptim. Yanmış tebessümler yutkundum ruhuma.
*
Her geçen gün ağır duygular biriktirdim yüreğimde. Yürümez oldu umuda ayaklarım. Dünden kalan sevgi kırıntılarını serptim düşlerime. Ruhumda onlarca yangının külü, aklımın duvarlarında siyah isler, gönlümün yatağında sereserpe uzanmış mefta dostluklar.
Bakışlarıma pimi çekilmiş mayınlar döşedim. İçimde onlarca ağacın dökülmüş yaprakları. Kırık dalların ağlamaklı vaveylasında buldum yarınlarımı.
İyi geçilecek denilen yarınlar beni benden alsın diye bekledim yıllarca. Birinin yokluğunda hissettiğim hüznün öfkeleri dolandı ayaklarıma. Hayallerimde büyüttüğüm onlarca sevgi tomurcuklarını ardına savrulmuş gördüm yollarımda. Kızıl gökyüzüne haykıran gözlerimde ki ışıltılar, bir yıldırım edasında çarptı çocukça büyüttüğüm nazlı çiçekleri.
Bir daha yansın şimdi gönül bahçeleri. Çiçekler solsun. Yazın sıcağında buz kesilsin her yer. Donuk yeşiller dolansın gözlerin alabildiğine.
Gemileri yakmalı, ardına bırakmalı her ne varsa hüzne dair.
Bitmeli dediğin yerde başlar bazen hayat ve bitsin dediği anda yeniden biten çayır çimenler. Bir tohumla yaşama nefes olan ağaç topluluğu. Hadi yine, yeniden merhaba deyişler duyulsun feryatların koptuğu arşta. Ses ver zerrelerin kulağına.
Duyulsun artık gökyüzünde yankılanan yanlışlık şiirleri.
Mısralar da keşmekeşler, satırlarda pişmanlıkların söze gelmiş lafızları. Dile gelen sözcükler dişler arasında kayboldu gitti. Nakaratlarında hep aynı duygular yaşanır sevgili şarkıların sevgisiz dizelerinde.
Bir dilek tuttum sonra, yanlız ağaçların solgun dallarında bağladığım binbir renkli eşarp parçalarıyla.
Ne ağaç yeşerdi ne de dilekler dile geldi.
Gelen gitti.
Giden de dönmedi.
Şimdi duygular şehrinde yapayalnız sevgilerin ağlamaklı halleri.
*
Bu masada hayat verecek su kalmadı garson bey.
Yan masaya sorar mısın?
*
Sevgi ile kalın.
Editörün Notu:
Kalbin süveydası: İç âlemin kapısı kalptir. İnsanlar için mühürlü olan kalpteki karanlık noktadır. Kalp mühürlü olunca dışarıdan gelen bütün ilimleri manasız ve boşa çıkaran bu karanlık noktadır. Buna “kalbin süveydası” denir.
Dış âlemin kapısı ise akıldır. Bu kapı bilgileri toplar.
İnsan ne kadar bilgili olursa olsun kalbi mühürlü ise o insanın hükmü de yoktur değeri de yoktur.
Hüseyin Ekici