IRAK ÇOK MU IRAK?

MUSUL MESELESİ
Şiir Ali YAŞAR
Seslendiren : Mehmet ATAY

Musul Sorunu :
Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihinde Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Musul vilayeti Osmanlı topraklarına dâhil iken anlaşmanın 7. maddesine dayanarak İngiltere bölgeyi işgal etti.
1922 yılında görüşmelere başlanan Lozan Barış Anlaşması’nda şüphesiz Musul önemli bir yer teşkil etmişti. Tarafların Musul üzerinde uzlaşma sağlayamayacaklarının anlaşılması üzerine diğer konularda çözümsüzlük oluşmaması için Musul konusu, Türkiye ile İngiltere arasında yapılacak ikili görüşmelere bırakıldı. İngiltere’nin amacı Musul meselesini Milletler Cemiyeti’ne götürerek orada istediği kararları çıkartmaktı. Bunun için de 19 Mayıs 1924 tarihinde Haliç Konferansı’nda taraflar bir araya geldi. İngiltere Türk görüşünü kabul etmek bir yana konuyla alakasız olan bir durumu ortaya attı.

İngiltere yönetimi Türkiye’ye baskı kurmak için Hakkâri bölgesinde Nasturi Ayaklanması ve Şeyh Sait İsyanı gibi iç karışıklara destek vererek Türkiye’nin elini zayıflatmaya çalıştı. Ortaya çıkan bu eylemler karşısında riske girmek istemeyen Türkiye, 5 Haziran 1926’da İngiltere ve Irak arasında Türk-Irak Sınır ve İyi Komşuluk Anlaşmasını imzaladı. Türkiye bu anlaşma ile Musul’daki haklarından, Irak petrollerinden 25 yıl süre ile %10 pay alma karşılığında vazgeçti.

Oğuzam, Türkmenem…
Bayatlardan Türkmenem…
Damarlarındaki asil kan, aslına çektiğin ırk menem…
Yaprağın asılı dallar, gövdeni taşıyan kök menem…
Yolunu gözleyen yar, aşkınla çarpan ürek menem…
Can içre canan bilmişem gavim gardaş, nerdesen…
Yedi koldan, yirmidört boydan gelmişem Orta Asyadan…
Yayından fırlayan ok, huduttan hududa atılan mızrak, deli taylar gibi dörtnala esmişem…
Az gitmişem, uz gitmişem, dere tepe düz gitmişem…
Kuş uçmaz kervan geçmez dağları göçebe adımlarla gezmişem…
Irağı yakın, yurdumu ırak eylemişem…
Tırnaklarımla oymuşam tortu kayaları, kıraç toprakları gözyaşlarımla sulak etmişem…
Kızgın tohumlar serpmişem, emek vermişem, aşa getirmişem…
Türk illerine haber salmışam gavim gardaş nerdesen…
Selçuklu şah-ı sultanlarım adım atmış otağıma, kapıda karşılamışam civan-ı mert erlerimi, başım üstünde berhudar ağırlamışam…
Musul’da Zengiler, Kerkük’te Kıpçak, Erbil’de Beg Teginliler adıyla Atabegleri kurmuşam,
Türk’ün adını âlemlere duyurmuşam…
Bayındır Kızanı torunlarımı kucaklamışam, bahar coşkusu Akkoyunlar gibi meralara yayılmışam…
Sultan Cined oğlu Şah İsmailimle pişirmişem ham yanlarımı, ocağımda tüten Safevi ateşiyle alev alev yanmışam…
Genç Osmanlıyla açmışam
Bağdat’ın kapısını, cahiliye devrini kapatmışam…
Dil, din ve ırk özgürlüğüyle donatmışam halkları, mum gibi aydınlatmışam kör karanlık tarihi, çevreme ilim, irfan, ışık saçmışam…
Derin hülyalara dalmışam gavim gardaş, nerdesen…
Ne zaman ki Türk birliğine diş bilemiş düşman, çapraz fişek silahıma davranmışam…
Zırnık ödün vermemişem sevgimden, korkmamışam heç, ölümleri kuşanmışam…
Yalın ayak koşmuşam Kafkas cephelerine, Sarıkamış harekâtına katılmışam…
Buz kesmiş yüreğim Allah-u Ekber Dağlarında, katmer katmer kefensiz donmuşam…
Çanakkale’de etten duvar olmuşam, göğüs göğüse çarpışmışam Allah vekil, bir adım geçirmemişem gâvuru öteye, üst üste cansız yığılmışam…
Nasıl ki harb-i cihanlarla zayıflamışam, güçten kudretten düşmüşem heyhat, yeraltı kaya yağlarım sulandırmış ağızları, hemhal manda manda paylaşılmışam…
Öyle ki et ve tırnak misali ayrılmışam, süt kuzu yavru gibi Anadolu’dan koparılmışam…
Köpekler hırlamış peşimden, yılanlar tıslamış…
Sahipsiz kalmışam gavim gardaş nerdesen…
Lord planları tayin etmiş kaderimi, Misak-i milli sınırlar dışına çıkarılmışam…
İtilmişem, kakılmışam, horlanmışam külliyen, tekme tokat yerlere yatırılmışam…
Dağ ayılarının önüne atılmışam yaralı, çöl develerinin hörgücüne tepe taklak asılmışam…
Türk menem demişem, Türkçe söylemişem,
Eskiyaka’da kurşunlara dizilmişem…
Emeğimin hakkını istemişem, Gavurbağ’da linç edilmişem…
Adalet beklemişem, iplere gerilmişem…
Eşitlik yeğlemişem, zab suyu kana bulanmış, Altunköprü’de ekin gibi biçilmişem…
El insaf vicdan dilemişem zindanlara sürülmüşem…
Diri diri gömülmüşem gavim gardaş nerdesen…
Kollarım kırılmış omuzlarımdan, işkencelerle yoğrulmuşam…
Gözlerim kan çanağı, fincan fincan oyulmuşam…
Ölmem yetmemiş kâfire, ip sarılmış cesedime, ibret-i âlem sokaklarda dolaştırılmışam…
Lime lime dağılmışam gavim gardaş, nerdesen…
Kimliğim değiştirilmiş, El-Temim olmuş Türkmen Kerkük, hafızalardan kazınmışam…
Baas baas bağırmışlar, kin kusmuşlar yüzüm barabarı, evimden yurdumdan göçe zorlanmışam…
Okumak yazmak yok…
Düşünmem, konuşmam, kızmam yasak…
Ağzım dilim bağlanmışam…
Başın kaldırıp bakmak, göz ucuyla süzmek ne cüret…
Oturmam, yürümem, gezmem yasak…
Elim ayağım dolanmışam…
Taş kesilmişem gavim gardaş nerdesen…
Di gah gel… Di gel ölem di gel…
Adına gurban olam di gel…
Alnına kanım çalam di gel…
Bayrağım göğün mavi yeli, ay yıldızım sen…
Yurdum Türkmen eli, can özüm sen…
Soyum sopum Türkoğlu, yüzüm sürdüğüm izim sen…
Oy men ölmüşem gavim gardaş, nerdesen…

Şiir : Ali Yaşar
Seslendiren : Mehmet Atay

Bir yanıt yazın

Başa Dön