MUSTAFA SUPHİ VE YOLDAŞLARINI ANARKEN

Erdem GÜNALP

30.01.2024

MUSTAFA SUPHİ (1883-1921):

Türkiye Komünist Partisi’nin ilk merkez komitesi başkanıdır. Suphi 1883 yılında o zamanın Trabzon vilayetine bağlı olan Giresun kazasında doğdu. İlköğrenimini Kudüs ve Şam’da, idadi(lise) öğrenimini Erzurum’da yaptı. 1905 yılında İstanbul Hukuk Mektebi’nden mezun olduktan sonra Paris’te Siyasal Bilgiler Okulu’nu bitirdi.

Fransa’da bulunduğu dönem, Mustafa Suphi’nin Jean Jaures, Celestin Bougle gibi isimler başta olmak üzere burjuva sosyolog olarak nitelendirilebilecek düşünürlerin etkisinde kaldığı yıllardır.

Bu yıllarda Suphi’nin İttihatçılarla yakın ilişki içerisinde olduğu biliniyor. O dönemki hükümetin gazetesi olan Tan gazetesinin muhabirliğini yapar.

Paris’ten İstanbul’a dönüşü 1908 yılına, İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği günlere rastlar. Tan,

Servet-i Fünun ve Hak gazetelerine yazılar yazar; Ticaret Mekteb-i Alisi’nde, Darülmuallimin-i Aliye ve Mekteb-i Sultani’de hukuk ve iktisat dersleri verir.

İttihat ve Terakki Fırkasının 1911 yılındaki genel kongresine Anadolu delegesi olarak katılır.

İttihatçılıktan kopuşu bu kongreden sonra başlar ve 1912 Ağustos’unda partiden tamamen ayrılır ve fırkaya muhalefet etmeye başlar. 1912 yılında Ahmet Ferit (Tek)’in başkanlığında kurulan ve kurucuları arasında Yusuf Akçura’nın da bulunduğu Millî Meşrutiyet Fırkasının kurucuları arasında yer alır.

Suphi, muhaliflere karşı 1913 yılının sonlarında başlayan sürgün furyasından nasibini alır ve Sinop’a sürülür.

1914 yılının başlarında kendisini komünist düşünceyle tanıştıracak olan süreç, bir grup arkadaşı ile birlikte bir tekne ile Rusya’ya kaçmalarıyla başlar.

Önce siyasi mülteci olan Mustafa Suphi, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Osmanlı tebaasından olduğu için, sürgüne gönderilir.

Sürgün yıllarında Türk kökenli çeşitli devrimcilerle ve Bolşeviklerle tanışır. Doğu cephesinde esir düşerek Rusya içlerine sürgüne gönderilen Anadolulu askerler arasında çalışma yürütür.

Suphi’nin Bolşevik düşüncelerle tanışıp devrimci bir çalışma yürütmeye başlaması 1914-15 yıllarına denk düşer.

Ekim Devrimi’nden sonra Moskova’ya gider. Halk Komiseri Josef Stalin’in yardımcılarından Mir Seyyit Sultan Galiyev’in sekreterliğini üstlenir.

Bu dönemde daha çok Kırım ve Odessa’daki, Rusya kökenli ya da savaş esiri Türkler arasında çalışma yürütür. Kızıl ordu içinde örgütlenen Türk savaş esirlerinden bir birlik ile Rus İç Savaşına katılır.

Gerçek anlamda Anadolu’ya yönelik çalışmaya başlaması Mayıs 1920’de Bakü’ye gelmesi ile başlamıştır.

Bu dönemin zirvesi 10 Eylül 1920’de 15 bölgeden gelen 75 delege ile Türkiye Komünist Partisi’nin kurulmasıdır.

Mustafa Suphi aynı dönemde hem de Kommintern’in ikinci kongresinde iki Türk delegeden biri olmuş, hem de Bakü Doğu Halkları Kurultayı’nın başkanlık divanında yer almıştır.

Sovyet hükümeti tarafından güvenilen ve Anadolu’daki komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, partinin aldığı karar doğrultusunda Anadolu’ya geçme ve Türkiye’deki komünist harekete yön verme kararını alır.

Bu kapsamda işgale karşı Anadolu’da savaşmak üzere Sovyetler Birliği’nde bulunan Türk askerlerden bir Bolşevik Tabur oluşturulur ve Anadolu’daki Kuvayı Milliye hareketi komutanlığının emrine verilir.

Ancak bu birliğin beraber savaşması mümkün olmayacak ve askerler değişik birliklere dağıtılacaktır.

1921 yılının ocak ayında TBMM’nin çağrılısı olarak Ankara’ya doğru yola çıkan Suphi ve arkadaşlarının Türkiye’de siyasi kargaşa çıkartmak istediğinden şüphelenen TBMM ve Doğu Cephesi Komutanlığı kendilerine koruma vermeyerek, Kars ve Erzurum’da linç girişimlerine uğramalarına lakayt kalırlar.

1921 yılının 28 Ocağı’nı 29’a bağlayan gecesi 14 yoldaşı ile birlikte Trabzon’dan Sovyetlere geri gönderilmek için bindirildikleri teknede öldürüldüler.

Suphi yoldaşlarını Karadeniz’ in derinliklerinde ölüme mahkûm edenler, kalkın da ülkenizin halını bir görün! Bizler nerelerde yanlışlıklar yaptık diyerek kendiniz sorgulayın? İtibardan tasarruf edilmez diyerek halkını açlığın yoksulluğun cenderesinde sıkışmalarına seyirci kalanlar, hırsızlık, arsızlık, yolsuzluk almış başını koşar karanlığa sürükleniyor, duyanda yok, görende yok, konuşanda yok. Bir ülkenin itibarı halkının refah düzeyi ile ölçülür.

Erdem Günalp

Bir yanıt yazın

Başa Dön