L’ART POUR LA LUMİNOSİTE ( AYDINLIK İÇİN SANAT )

Prof. Dr. Levent SEÇER

11.01.2024

Cesaret; ayakta durmaktır.

Uygarlık; bilim, aydınlık ve araştırmaktır.

Korkaklık cehalettir.

Bilim, akıl ve sanat, itibar görmediği toplumlarda yaşamaz, terk eder.

Cehaletin teslim aldığı bir toplumda, çağdaş değerlerin sanat ve sanatçının yaşaması mümkün değildir.

Gördüğüne değil duyduğuna inanan bir toplumun bir gün gerçeklerle yüz yüze kaldığında, işte o zaman sanat – sanatçı ve aydınlık özgür kalacaktır.

Ama bunu korkan bir cehaletin yapması mümkün mü?

Bunu da zaman gösterecek biliyorum.

Çünkü sanat, çağdaşlığın toplumun nefes alışıdır.

Bugün sanata en çok zarar verenler de sanatın saygınlığını tüketen magazinsel dünyanın boyalı şarlatanlarıdır.

Sanat ve değerleri onların umurunda değil.

Tek becerebildikleri şey sanatı Televole kültürüne kurban etmektir.

Sanatı tüketen anlayışın bilmediği bir gerçek var ”sanat için sanat” 19 yüzyılda. Fransızcadaki ” I’art pour I’art ” sloganının Türkçeye çevrilmiş halidir. Sanatı tanımlamak için tümünü görmek lazım. Resim, heykel, müzik, edebiyat, şiir, opera bale, dans ve diğerleri bu resmin içinde yer alır. Bugün ne yazık ki sanat, tümüyle toplumsal değerleriyle kendini tüketenlerle savaşma gücü bulamıyor. Onlar sanatın çağdaşlığını aydınlığını istemiyorlar. Sosyal, kültürel yapıyı şekillendirmede ve sanatın önemini hala göremeyenler, karanlıklara sürüklenmenin adını nasıl koyacaklar acaba?

Sanat ve sanatçı bir ülkenin uluslararası saygınlığı değil mi?

Batı’da birçok ülke sanatçısına sahip çıkar, yatacak yer verir sanatını toplumla paylaşmak adına onu destekler. Benim ülkemde sanata ”ucube, içine tükürürüm böyle sanatın” diyen bir anlayıştan, sanatın kurtulup kendini özgür bırakması ne zaman mümkün olacaktır?

Bakar kör bir toplum isek sanatın çağdaş değerlerini nasıl göreceğiz?.. ” okumamış insan” oranı ilkokul mezuniyetiyle eşdeğer tutuluyorsa o toplum bakar ama göremez. Acı ama gerçek bu. Birileri toplumun aslında böyle kalmasını istiyor. Böylesine körleşmiş bir toplum, doğası gereği duyarsızdır sanata bakışının farklı olması beklenemez.

 Okumamış körleşmiş ve duyarsız toplumlar korkak ve unutkandır! Bu bir kısır döngüdür aslında. Okumayan araştırmayan sorgulayamayan toplumlar körleşir. Burada sanatın ne denli önemli olduğu gerçeği yaşanmaz sanat daima öksüz kalır.

MEDYA VE TELEVİZYONLAR

Bugün sanatı tüketen yok sayan anlayışın yanında, televizyonlar ve aynı dili konuşan medya geliyor. Sabahtan akşama kadar içi boş anlamsız programların adını koymak mümkün değil. Sabahın sultanı, gelin kaynana ve yemek programları. SURVİVOR masalı ve sabahtan akşama kadar kurgulanarak sergilenen sabah kuşağının kadın programları. RÜTÜK hala bu tür programları nasıl denetlemez merak ediyorum. Televizyon dizileri sanatı toplumla buluşturmaktan çok uzak, aynı konular ve sanatın adını göremeyeceğimiz ucuz senaryolarla kurgulanmış hikâyeler.

Sabahtan akşama kadar Türk toplumu 8-9 saat televizyon başında zaman tüketiyor. Bunu yaparken de aydınlıktan, çağdaşlıktan, cumhuriyetten, uzakta kaldığının farkında bile değil. Televizyon dizileri inadına kırsal kültür anlayışını sergilemek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Bunların yanında asıl önemlisi de din üzerinden narkozlanmış bir toplum yaratmanın getirdiği tükenmişlik. Uyuyan bir toplumun bir türlü uyanamadığı yerde sanata bakışını beklemek mümkün mü?

Televizyonlar ve diziler özellikle bunu çok iyi beceriyorlar. Halkın cehalete ve sefalete teslim olduğu bir yerde seçtikleri yöneticiler bir gün yok olsa dahi, kendileri sefaletten yokluktan köle olmaktan kurtulamayacaklardır. Çağdaş değerlerin aydınlık ve özgür yaşamın yok sayıldığı yerde   sanatın gücü burada kendini gösteriyor. Ama kafese kapatılmış sanat özgür kalmadığı sürece sefaletin, açlığın, köleliğin, ortadan kalkacağını düşünmek mümkün olmayacaktır.

İnadına sergilenen medya ve televizyonlardaki programlar diziler gelinen tükenmişliğin resmini yansıtmıyorlar mı? Sanatın tek bir anlamda çağdaş değerlerinin verilmediği mistik diziler, inadına topluma narkozlanmış bir senaryonun yansıtılması görevini yapmıyor mu? Burada sanatın aydınlık yüzünü değil soytarılığı sanat adına sergilediklerinin farkındalar mı acaba? Tarihe bakınca sarayda kralı eğlendiren soytarılar vardı, şimdi bu soytarılara bakınca sanatın asıl anlamının arkasına sığınarak sanata ihanet eden soytarılar demek daha doğru olacak sanırım.

Kitap okumayan bir toplum var önümüzde.

Bugün parlamento üyelerine sorsanız en son hangi kitabı okudunuz diye. Bunun yanıtını alamazsınız biliyorum. Siyasetin bile tükenmiş haliyle topluma yansıtıldığını görmek bu sorunun cevabı değil mi? Yeni bir yılda sanat ve sanatçı her zaman olduğu gibi yine karanlıklara sürüklenecek çarklar arasında kalacak. Ancak sanat kendini çarkların arasından kurtarıp özgür kalmadığı sürece çağdaş özgürlüğün adı yazılı olamayacak.

Sanat özgür kalırsa, işte o zaman insan hak ve özgürlükleri ve aydınlık hayatta kalabilir. Sanatın aydınlık gücünden yoksun bırakılmış toplumlar üçüncü bir ülke olmanın adıdır. LORD ACTİON ” Totaliter yönetime giren toplumlar da insan hayatı ve onun aydınlık ve özgür kalması hiçbir şey ifade etmez, burada en başta kişisel çıkarlar ve makam sevdası yatar” diyor.

Sanat ve sanatçının görevi bir toplumu modern anlamda değiştirmektir. Eğer sanat bu görevini yapmaktan geri bırakılıyorsa, evrensel kültür değerlerinden kopartılan toplumlarda sanat barınamaz kendisini tüketir. Sanatla dini karşı karşıya getirmenin de burada acı gerçeğini görmek mümkün. ‘

Din cahil bir toplumu teslim almak için kullanılan bir narkozdur, cahil toplumlar evrensel sanatın varlığından habersizdir. Şimdi KARL MARX sözlerindeki bu gerçeği görmek mümkün değil mi? Cumhuriyetin yüz yılında insan hak ve özgürlüklerinin tükendiği, çağdaş aydınlık değerlerin demokrasinin kilitlendiği, en acısı da yoksulluğun hızla büyüdüğü bir toplumda sanat sanatçı nasıl özgür kalabilir?

İspanyalı şair POUL ELVARD 1936 ” Benim ülkemde sanat ve sanatçı özgür bırakılmadıkça özgür olmaktan söz edemezsiniz. Sanata asıl zarar verenler ondan korkanlar ve değerlerini anlamını bilmeyenlerdir” dediği için idam edilmişti.

Ama bugüne bakınca açlık, yoksulluk, fukaralık, tüm hayatın tükenmişliği kimin umurunda? Siyasetin teslim aldığı bir yaşam biçiminin içinde sanat ve sanatçı biteviye sürüklendiği çarkın ortasında sarılmış durumda.

Halide Adıvar‘ın unutulmayan sözleri ” Bir ülkede şerefsizce yaşamaktansa toprağın altında ölmek isterim ” Bir gün sanat ve sanatçının, özgürlük ve demokrasinin, aydınlık ve cumhuriyetin tükendiğini görmektense, şereflice yaralayanlara inat ölmekten korkmamak gerektiğini anladığımızda zaman tükenmiş olacaktır.

Prof. Dr. Levent Seçer

Bir yanıt yazın

Başa Dön