“Köy Enstitülerimiz 1946 yılında İnönü Hükümeti döneminde kapanma kararı alınarak son kez öğrenci alınmıştır. Son alınan öğrencilerin mezuniyeti 1952 yılında olmuştur. 1952-1954 yılları arasında Köy Enstitüleri resmen ve ismen 1946 yılında kapatıldıktan sonra öğretmen okulu olarak bazı illerimizde 2 yıl daha öğrenimini sürdürmüştür. Bu bilgiyi yazının bütününe ek olarak sunmak zarureti hasıl olduğunu ifade etmek istedim. Çünkü sürekli yanlış ve yanıltıcı bilgiler ortada dönmektedir.”
Hüseyin Ekici
Cumhuriyetimizin kurulmasıyla yoksulluk içinde olan halkımızın Eğitim, Sağlık ve Ekonomi başta olmak üzere sorunlarının çözümü için bir dizi yapılan devrimler sonucu Büyük Atatürk’ün önderliğinde yeni ve Çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti doğmuştur.
İncelemeleri ve çalışmalarıyla ülkemize ve yeni kuşaklara büyük katkıda bulunan değerli yazarımız Yılmaz Dikbaş’ın bu yazı dizinini sizlere aynen aktarıyorum. Sayın Dikbaş’ın çok daha güzel hizmetler vereceği inancıyla başarılar diliyorum.
İSMAİL HAKKI TONGUÇ
(Tonguç Baba)
“Büyük önder Atatürk’ün devrimci tasarımlarından biri de “İdeal Cumhuriyet Köyü” kurmaktı.
Atatürk’ün kafasındaki ideal köy; eğitime, bilime, kültüre, sanata, ekonomiye önem verilen, toplumsal olanaklara sahip çağdaş ve çevreci bir köydür.
“Köylü milletin efendisidir” diyen Atatürk, ideal köyü gerçekleştirmek için köy halkını her konuda aydınlatmak ve bilinçlendirmek istemiştir.
İşte, bu amaçla Millet Mektepleri, Halk Dershaneleri, Köy Öğretmen Okulları, Köy Eğitmen Kursları ve Halkevlerini kurmuş ve Köy Enstitülerinin altyapısını hazırlamıştır.
Atatürk’ün öncülüğünde yola çıkan Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, İlköğretim Genel Müdürü olarak atadığı İsmail Hakkı Tonguç’la birlikte Köy Enstitülerinin temelini atmışlardır.
Bugün yaşları 50’nin altında olan gençlerimizin Köy Enstitüleri destanını ve bu destanın başkahramanı Tonguç’u çok iyi bilmelerinde sayısız yarar vardır.
Önce, İsmail Hakkı Tonguç’un yaşamındaki başlıca evreleri kısaca sıralayalım:
• 1893 yılında (ayı, günü bilinmiyor) Silistre’nin Totrakın bucağına bağlı Tataratmaca köyünde doğdu. Silistre; Bulgaristan’ın kuzeydoğu kesiminde, Romanya sınırında, Tuna nehri kıyısındaki şehirdir.
• 4 yıl süreli ilkokulu köyünde, 3 yıl süreli Rüştiye’yi (ortaokul) Silistre’de bitirdi.
• Öğrenimini sürdürmek için İstanbul’a geldi. Parasız yatılı okul öğrencisi olarak Kastamonu Öğretmen Okulu’na girdi.
• Kastamonu’dan naklen İstanbul Öğretmen Okulu’na geldi.
• 10.09.1918: Öğretmen Okulu’nu bitirdi. 20 arkadaşıyla birlikte Almanya’ya öğrenime gönderildi.
• 11.09.1919: Eskişehir Öğretmen Okulunun Resim El İşleri ve Beden Eğitimi öğretmeni oldu.
• 18.07.1921: Eskişehir’in Yunan işgali üzerine Ankara’ya çekildi ve görevinden ayrıldı.
• 09.1921-1922: Yarıda kalan öğrenimini tamamlamak üzere Antalya üzerinden Almanya’ya gitti.
• 05.10.1922: Konya Lisesi resim öğretmeni oldu.
• 20.04.1924: Ankara Erkek Öğretmen Okulu’na atandı. Aynı okulda müdür yardımcısı oldu.
• 20.10.1924: Adana Erkek Öğretmen Okulu’na atandı.
• 01.09.1925: Ankara Erkek Öğretmen Okulu Resim-El İşleri öğretmenliğine atandı.
• 26.01.1927: İlkokul öğretmeni Nafia Hanım’la evlendi.
• 26.04.1928: Sonradan tıp doktoru olacak çocuğu Engin doğdu.
• 1933: “İş ve Meslek Terbiyesi” adlı yapıtı yayımlandı.
• 03.08.1935: İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne atandı.
• 23.09.1936: İkinci çocuğu Yalım doğdu. Bu çocuğu 8 yaşındayken öldü.
• 28.08.1938: İlköğretim kurumlarını incelemek üzere Bulgaristan, Macaristan, Yugoslavya, Avusturya ve Almanya’da iki ay süre bir gezi yaptı.
• 1939: “Canlandırılacak Köy” adlı yapıtı yayımlandı.
• 17.04.1940: 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası kabul edildi.
• 1942-1943: Hasanoğlan’da Yüksek Köy Enstitüsü açıldı.
• 21.091946: İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden ayrıldı.
• 1946: “İlköğretim Kavramı” adlı yapıtı yayımlandı.
• 27.11.1947: CHP’li Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer döneminde Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı.
• 02.04.1949: Ankara Atatürk Lisesi Resim-El İşleri öğretmenliğine atandı.
• 1950: Demokrat Parti Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri tarafından, hiçbir neden gösterilmeden öğretmenlikten alınıp bakanlık emrine verildi.
• 1952: “Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü” adlı yapıtı yayımlandı.
• 10.01.1953: Emekliliğini istedi. Milli Eğitim Bakanlığı bu isteği, bir yıl sonra, Danıştay kararına uyarak kabul etti.
• 25.07.1956: Avrupa gezisine çıktı. Hollanda, Almanya, İsviçre ve İtalya’ya gitti. İsviçre’de “Pestalozzi Çocuklar Köyü”’nü inceledi.
• 09.04.1958: Bağırsak kanseri tanısıyla, tedavi için Almanya’ya gitti. Altı hafta hastanede kaldı.
• 23.06.1960: Ankara’da öldü. Büyük bir öğretmen topluluğunun ve İsmet İnönü’nün de katılımıyla Cebeci’de toprağa verildi.
Şimdi, Tonguç’u biraz yakından tanıyalım.
GENEL DURUM
Tonguç, işe başladığında önce durum saptaması yapar:
“Zorunlu öğrenim çağında bulunan çocuklarımızın sayısı, BİR MİLYON 800 BİN’dir. Bunlardan bugün kent ve kasabalarda 308 bin çocuğun çoğu tam donanımlı ve beş sınıflı ilkokullarda, köylerde ise 370 bin çocuğun pek çoğu üç sınıflı okullarda okutulmaktadır.
Okutulması gerekli olmasına karşın, okutulamayan çocuk sayısı BİR MİLYONU aşmaktadır.
Okutmak zorunda olduğumuz çocukların büyük toplamı nüfusu 400’den az olan köylerimizdedir.”
KÂZIM KARABEKİR KARŞI ÇIKIYOR
Tonguç ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel birlikte çalışarak Köy Enstitülerinin açılmasını sağlayacak bir yasa tasarısı hazırlarlar. Tasarı TBMM’de tartışılırken, karşı görüşte olan Kâzım Karabekir şu soruyu sorar:
“Biz bu yöntemi, gelişmiş birtakım uluslardan ya da deneyimi yapılmış herhangi bir yerden mi alıyoruz?”
Hasan Ali Yücel yanıtlar:
“Bu bizimdir, kimseden almadık. Başkaları bizden alsınlar.”
Gerçekten de yıllar sonra; Tayland, Hindistan, Brezilya, Sudan’da Köy Enstitülerine benzer kurumlar kurulmuştur.
OKULSUZ KÖYLERİMİZ
Tonguç, Türkiye geneliyle ilgili şu bilgileri verir:
“Türkiye’nin nüfusu 17 milyondur. Bunun yaklaşık 4 milyonu kentlerde, 13 milyonu ise köylerde yaşamaktadır. 40.000 (kırk bin) köyümüz bulunmaktadır. Bunlardan 4 bin 959’unda öğretmenli, 4 bininde Eğitmenli okulumuz bulunmaktadır. Bir başka deyişle, 31.000 (OTUZ BİR BİN) köyümüz okulsuzdur.”
YASA ÇIKIYOR
3803 sayılı Köy Enstitüleri yasası 17 Nisan 1940 tarihinde kabul edildi.
Daha önce Köy Öğretmen Okulu olarak açılmış üç yıl süreli İzmir-Kızılçullu, Eskişehir-Çifteler, Kırklareli-Kepirtepe, Kastamonu-Gölköy’ün adları Köy Enstitüsü’ne dönüştürüldü.
1940-1941 ders yılında bunlara Antalya(Aksu), Isparta (Gönen), Kocaeli (Arifiye), Kayseri (Pazarören), Malatya (Akçadağ), Adana (Düziçi), Samsun (Akpınar), Trabzon (Beşikdüzü), Kars(Cilavuz), Balıkesir (Savaştepe) Köy Enstitülerinin açılmasıyla sayıları 14’e ulaştı.
KÖY ENSTİTÜLERİNİN YAPISI
Tonguç’un önderliğinde, enstitülerde el birliği, gönül birliğiyle kısa zamanda derslik, işlik (marangozluk, demircilik, dikiş), yatakhane, revir, elektrik santralı, ağıl, ahır, kooperatif, kümes, fırın tuğla ocağı, balıkhane, öğretmen evi yapıldı.
Enstitüler kendi tüketeceğini kendi üretti. Toprak kazmayla, belle, kürekle derinden alt-üst edildi. Ekilen ekinler başağa durdu. Domatesler, patlıcanlar, biberler, havuçlar, lahanalar hem etli, hem tatlı oldu. Toprağın bağrına sokulan nice kayısı, vişne, elma, erik ağaçları bir güzel kök attı.
Yıllarca verimsiz diye kendi haline bırakılmış toprağa dikilen akasya, badem yeşillenip çiçeğe durdu. Denemeden “Burada bir şey olmaz” diyen, ön yargılı, temelsiz düşünce de böylece yere vuruldu.
YENİ KÖY ENSTİTÜLERİ KURULUYOR
Gece gündüz demeden Tonguç’un önderliğinde çalışanlar yeni enstitüler kurdular: Ankara- Hasanoğlan (1941), Sivas-Pamukpınar (1941), Konya-İvriz (1942), Erzurum-Pulur (1943), Diyarbakır-Dicle (1944), Aydın-Ortaklar (1944).
Böylece Köy Enstitüleri sayısı 20’ye ulaştı.
İNÖNÜ VE KÖY ENSTİTÜLERİ
09.05.1941 günü Çifteler Köy Enstitüsü’nü ziyaret eden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü şunları söyledi:
“Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi ve en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişecek evlatlarımızın başarılarını ömrüm oldukça yakından ve candan izleyeceğim.”
TONGUÇ ANADOLU’YU KARIŞ KARIŞ GEZİYOR
Tüm kötü koşullara, olanaksızlıklara karşın ülke toprağını Tonguç ölçüsünde gezen, özellikle köylerimizi onun gibi yakından tanıyan bir başkasını bulmak olanaklı değildir.
İşte, masa başında oturmayan Tonguç’un gidip gördüğü, incelemeler ve değerlendirmeler yaptığı yerlerin dökümü:
61 il, 305 ilçe, 9 bin 150 köy.
Bu veriler, Tonguç’un iş ve görev anlayışının somut kanıtıdır.
En ıssız köylere varıncaya dek yayılan bu çalışmalar sonunda, YILDA 2 BİNİ AŞAN köy okulu yapılmaya, her yıl bu sayıda okul açılmaya başlandı.
Eğer o günlerde yapılan çalışmalar, hazırlanan plan ve alınan önlemler kesintiye uğramadan sürdürülseydi en geç 1956’da okulsuz köy ve okutulmayan tek çocuk kalmayacaktı.
Bu çığ gibi büyüyen çalışmaları ne zaman ve kimlerin kesintiye uğrattığını ileriki sayfalarda ayrıntılarıyla okuyacaksınız.
İNÖNÜ, TONGUÇ’A TEŞEKKÜR EDİYOR
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 18 Mayıs 1945 günlü Ulus gazetesinde yazdığı “İlköğretimin Yeni Yılı” başlıklı uzun yazısının bir yerinde şöyle diyordu:
“Geçen yıl ülkede 258 bölge okulu açıldı. İşlikleri ve programlarıyla, bir küçük teknik okulun yerini tutan bölge okullarına verdiği önemden ve elde ettiği başarıdan dolayı, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’a teşekkür borçluyum.”
KOMÜNİZM SUÇLAMASI
Köy Enstitülerine karşı olan CHP’nin sağcı milletvekilleri, türlü yalanlar uydurarak çamur atıyordu. Bu milletvekilleri açıktan, Köy Enstitülerini “Komünist Yuvası” olarak gösteriyorlardı.
Bu tür saldırılarla karşılaşan Tonguç ile köy enstitülerindeki birçok yapının projesinde emeği bulunan mimar Asım Mutlu arasında şu konuşma geçer.
Asım Mutlu sorar:
– “Nasıl gidiyor işler?”
Tonguç gülerek yanıtlar:
– “Çok iyi gidiyor. Biliyor musun politikacıların çoğunun bizim çocuklardan ödü kopuyor! Biliyorlar ki bu çocuklar ileride kendi gibilerini seçmeyeceklerdir!”
Tonguç’un sözünü ettiği CHP’li politikacılar hiçbir zaman Köy Enstitülü gençlere sıcak bakmayacakları gibi, olmadık karalamalarla bunların karşısına çıkacaklardı.
TÜRK KÖYLÜSÜNE İHANET EDEN KİNYAS KARTAL’IN İTİRAFLARI
Köy Enstitülerine karşı çıkanların elebaşlarından biri Vanlı Kürt beylerinden Kinyas Kartal’dır.
Kinyas Kartal, 1900’da Erivan’da doğmuş, Kürt Burukan aşiretinin liderlerindendi. Tiflis askeri lisesi, Bakü askeri akademisinde okumuş, Troçki’nin komutasında Kızıl Ordu’da görev almıştır. 1921’de Burukan aşireti topluca Türkiye’ye göç etmiştir.
Kinyas Kartal, 1965-1980 yılları arasında Adalet Partisi’nden dört dönem üst üste Van milletvekili olmuştur.
Ağustos 1958’de CHP Kastamonu milletvekili Sabri Tığlı, Kinyas Kartal’a sorar:
– “CHP’nin uyguladığı Köy Enstitüleri modeli, ileri sürüldüğü gibi Komünist bir uygulama mıydı, bunun için mi karşı çıktınız, kaldırılmasını istediniz?”
Kinyas Kartal, günümüzde özellikle yaşları 50’nin altında olan gençlerimizin çok dikkatle okuyup dersler çıkarması gereken şu itirafta bulunur:
– “Bak delikanlı! Köy Enstitüleri kesinlikle Komünist bir yapılanma değildi! Doğudaki beylerin, şeyhlerin ve ağaların içinde en yükseköğrenimi olanlardan birisi benim. Rusya’da yaşadım, Moskova Harp Akademisi’ni bitirdim. Rus ordusunda subaylık yaptım. Bir Rus generalin balerin kızı ile evlendim, vatanıma döndüm, yerleştim…
Diyeceğim, Köy Enstitüleri Komünist yuvası değildi; bizim devlet ve yönetim üzerindeki gücümüzü ortadan kaldırmaya yönelik uzun vadeli ve çok akıllı bir uygulamaydı. Biz buna katlanamadık, içimize sindiremedik! En aydın olan ben bile katlanamadım, onlar hiç katlanamazlardı! Bunun için Demokrat Parti (DP) ile pazarlığa giriştik. Kaldırılmasını şart olarak öne sürdük. Yaşadığımız sürece bize bağlı halk üzerinde söz hakkımızın ve etkinliğimizin yok edilmeye kalkışılmasına göz yumamazdık! Bakın, benim Van’da ve yöresinde 258 köyüm var. Burada yaşayanlar devletten çok bana bağlıdır. Benim sözümü dinlerler… Benim iki köyümden iki çocuğumuzu alarak Malatya’daki Akçadağ Köy Enstitüsü’ne gönderdiler. Çocuklar giderken doğru dürüst Türkçe bilmiyorlardı. Köy halkı da Türkçe bilmez, kendi ana dilini konuşurdu. Bu çocuklar, Akçadağ Köy Enstitüsü’nde eğitildiler, yetiştirildiler. Bana da baskıyla bu iki köye okul yaptırdılar. Çocuklar o okullara geldiler. Öğretmenlik yaptılar. Öğrendiklerini öğrencilerine, sonra ailelerine ve öbür köylülere uyguladılar. Ne oldu? İki yıl sonra köyde herkes Türkçe konuşmaya başladı. O güne kadar köylülerin devlet kapısındaki işlerini benim adamlarım yapardı. Mektuplarına kadar yazardı. Bütün bunlar ortadan kalkmaya yüz tuttu. Köylüler benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. Bana bağlılıktan, benim sözlerimi dinlemekten uzaklaşır oldular. İşte buna izin veremezdik! Gerçek neden budur. Eğer bu sistem kaldırılmayıp bir on yıl daha sürseydi, hiçbirimiz yoktuk! Halk bizden çok devleti tanıyacaktı, devlete bağlı olacaktı.”
Değerli Dostlar,
Bu çok önemli konuyu yazmayı sürdüreceğim…
Yılmaz Dikbaş