NASIL BÖYLE İYİ MİYİZ?

MEHMET SEBİH ALTUN

Hayatımızı iş ile ev arasına sıkıştırdık.

İşteyken saat geçsin de eve gidelim diye bekledik.

Evdeyken de elde telefon, gözde televizyon, kulakta walkman, çocukta tablet, babada hayret, annede seyret.

Ne evde huzur kaldı ne işte.

Duyguların, duygusuzca hissedildiği bir zamana evrildik.

Sevginin yerini heves, saygının yerini ego, değerlerin yerini değersizce yaşanılan bir yaşam normları cümbüşüne döndüğü bir hayatta, huzur arama umudunu taşıyoruz. Yalnız taşıdığımız umutların hamallığını yapmaktan başka bir işe de yaramıyor gibi.

Olması için çaba sarf etmediğimiz olacakların kendiliğinden olması aklıma yatmıyor ama yine de ya tutarsa.

*

Çocuklara hep ne olmak istersin diye sorduk. Oysa şimdi mutlu olup olmadıklarına bakmadık. Bugünler de ne buldular ki gelecekten ne beklesin.

Dünya da ne zaman huzura kavuşursun diye sorsalar ben içinde bulunduğum anı söylerim. Çünkü asıl yaşadığım ve hali hazırda elimde bulunan zaman diliminin içinde bulunduğum zaman dilimi olduğunu bilirim. Yarına ulaşmaya senet yok. Yıllar sonraya plan yapanların emellerine ulaşmadığı aşikâr. En azından çoğu bu yönde.

Bugünü yaşamadan hayatımızı geleceği belirsiz yarınlara erteledik. Hep şu yaşıma geldiğim de emekli olacağım, ev alacağım, araba alacağım, kitap yazacağım vs. diyerek geçirdik bugünleri.

Belli olan yaşamı yaşamadan var olan yaşamı belirsizliğe sürükledik.

Cesaret kavramını yok ettik duygularımızda. Ketum bir karakter de gülebilmeyi umduk. Tüm sorunsallar benliğimizi ele geçirmişken yalandan klişelerle hep etrafa içinde bulunduğumuz ruh halini değil de olmasını istediğimiz ruh halini yansıtmaya çalıştık. Bu yüzden ne kendimizi anlayabildik ne de anlatabildik.

Hep başkaların bizi anlamasını bekledik. Kimseyi anlamayı düşünmedik. Oysa biz önce kendimizi anlamalıydık. Kendi hayatımıza huzuru yerleştirmeyi amaç edinmeliydik. Mutlu olmayı önce mutlu ederek kazanabileceğimizi bilmeliydik.

Mutluğu kendimizde değil de hep gizli bir gücün müdahalesiyle kazanabilen bir duygu türü olarak gördük. Çaba sarf etmek yerine dileklerimizi yazdığımız bir şeyler asarak su verilmediğinde kuruyabilen, kendine hayrı olmayan bir ağaçtan bekledik mucizeleri belki de.

Asıl mucize insanın kendisidir. İnsan gibi yaşayıp, insan gibi sevip, insan gibi gülebilmeyi becermeliydik. Her duyguya insanca yaklaşmalıydık. İnsanlığı öncelemeliydik. Öncelenen madde olunca hayatımızı maddelere esir hale getirdik. Maddenin olmadığı hiç bir duyguya ehemmiyet vermedik.

Ve artık insanlar birer eşya gibi görünmeye başladı. Varlığı önemsiz, sıkılınca değiştirilen birer eşya haline geldi. Son kullanma tarihi geçmiş duygularla heyecansız, çabasız, anlamsız bir yaşamı anlamlandırmaya çalışıyoruz.

Bu duyguların hakim olduğu bir insandan başarı beklemek amerikadan dünya ya barış ve huzur dağıtmasını beklemek kadar beyhude.

*

Evliliklerin oyuna, evlilerin oyuncuya, akrabaların seyirciye, çocukların kamera arkası ekibine döndüğü ve adeta suçluymuş gibi terkedilip birer figüran olarak görülen bir yaşamdan aile kavramını anlamlandırmak imkânsız.

Ailesel değerler ayaklar altında.

Toplumsal değerler yok hükmünde.

Herkes kendi hayatında.

*

Hayatımıza, izlediğimiz dizilere göre şekil vermeye çalışıyoruz.

Oysa dizilerin senaryosu belli. Yönetmeni beğenmediği sahneyi onlarca defa tekrar çekiyor. Ve beğenilmesi için muazzam derecede gayret gösteriyor.

Ama biz dizileri izlerken karakterleri hayatımızın birer parçası haline getiriyoruz. Olayları yaşamak için bizlerde o karakterleri taklit ediyor, giydiklerini giyiyor, sözlerini söylüyor, dizide gördüğümüz romantik yaşamı bekliyoruz.

Gayriahlaki ilişkileri normalize edilerek marjinal bir yaşamı dayatan bu sektöre göre yaşamayı tercih etmek, hayatımızı adeta yaşanmaz bir robot edasında götürüyoruz.

Umduğumuzu bulamıyor ve sonra hayata küsüyoruz.

Çocuklar mutsuz, büyükler mutsuz, kızlar mutsuz, erkekler mutsuz, yaşlılar mutsuz, gençler mutsuz, çalışanlar mutsuz, işsizler mutsuz, anneler mutsuz, babalar mutsuz. Hayatımız da göreceğimiz neredeyse herkes mutsuz.

Peki, her şey böyle felakete sürüklenirken, nasıl biz böyle iyi miyiz?

..

Sevgi ile kalın

Mehmet Sebih ALTUN

msebihaltun@gmail.com

Bir yanıt yazın

Başa Dön