
ÂŞIK MAHZUNİ’Yİ ÖLÜMÜNÜN 19. YILINDA SAYGIYLA ANIYORUZ
Hüseyin EKİCİ
Geleneksel Türk Halk edebiyatında Âşıklık, diğer bir adıyla ozanlık geleneğinin son ve en etkili olanlardan biridir Aşık Mahzuni Şerif.
Yurt içinde ve yurt dışında her yıl anılmaktadır. Anılmaya da devam etmektedir ve edecektir.
Bu yıl 2021 ölümünün 19. Yılında Pandemi nedeniyle toplu anma etkinlikleri büyük olasılıkla yapılamayacaktır. Bu nedenle geçmişten günümüze iki örnek vererek büyük ozanı anmak istiyoruz.
BİRİNCİSİ : Ölümünden 6 gün önce Aşık Mahzuni Şerife verilen HOŞGÖRÜ ÖDÜLÜDÜR.

Bu ödül İstanbul’da Kurulu olan Anadolu Sevgi Birliği Kültür ve Dayanışma Derneği’nin 10. Kuruluş yıldönümünde düzenlediği ve halkın oylarına sunduğu HOŞGÖRÜ ÖDÜLÜ anketidir.
Bu anket sonucu ödüle layık görülen Aşık Mahzuni Şerif 11 Mayıs 2002 tarihinde verilen ödüle katılamamıştır. O tarihte maalesef Almanya’da hastanede yoğun bakımdadır. Ödül halkımızca verildi ama o günden itibaren bu ödül halen Anadolu Sevgi Birliği Kültür ve Dayanışma Derneğinİn uhdesinde bulunmaktadır. Ödülünü alamayan Aşık Mahzuni Şerif vefat etti .Neşet Ertaş ise Almanya da idi. O da alamadan vefat etti.
11 Mayıs 2002 tarihinde verilen HOŞGÖRÜ ÖDÜLLERİ kimlere verildi:
Ödül törenine Üsküdar Kaymakamı Abdülvahap YILDIRIM, Prof.Dr. Tolga YARMAN, Prof. Dr. Orhan KURAL’IN onur konuğu olarak katıldıkları yemekli toplantının sunuculuğunu ünlü DJ İlkgül KAYA’nın yaptığı gecenin içinde, Ünlü bestekar Türk Sanat Müziği sanatçısı Dr. Mehmet Ökkeş ÜMİT, Ozan Ali Ekber EREN, Ozan Hasan PAPUR canlı müzik ziyafeti sunmuşlardır.
BİLİM DALINDA : Prof. Dr. Zekeriya BEYAZ – Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve Prof. Dr. İzzettin DOĞAN – Galatasaray Üniversitesi Uluslararası Hukuk Kürsüsü Öğretim görevlisi
TİYATRO VE SİNEMA DALINDA : Levent KIRCA
YAZAR VE ŞAİR DALINDA : Yusuf HAYALOĞLU ve İsmet Zeki EYÜBOĞLU
HALK OZANLARI DALINDA : Aşık Mahzuni ŞERİF, Neşet ERTAŞ, Musa EROĞLU ve Kıvırcık ALİ
MEDYA DALINDA : Defne SAMYELİ – Kanal D haber sunucusu, Metin UCA – Star TV haber sunucusu ve NTV
EN İYİ RADYO DALINDA : Cem RADYO ve Barış RADYO
TÜRKÜ DALINDA : Belkıs AKKALE ve Sabahat AKKİRAZ
*

İKİNCİSİ : 17.05.2008 Tarihlinde Aşık Mahzuni Şerif Anma etkinliğidir.
Konuşmacılar : Ozan Sadık Gürbüz, yazar Süleyman Zaman ve bendeniz Hüseyin Ekici idi.
Sunucu : İsmail Aydoğmuş
Yer : Şişli Haldun Taner Sahnesi
Tarih : 17 Mayıs 2008
Konuşma Metni: Bu anma etkinliğinde yaptığım konuşmayı değiştirilmeden aynen okuyucularıma sunuyorum.
“Döneminin halk ozanlığı geleneğinde gül, bülbül, çiçek, böcek gibi varlıkları anlatmayıp, devrimci temalarla halkın uyanışını sağlayan öncü bir ozan mı görmek istersiniz?
Halkı uyutma politikası güden uyutma perhizi olarak kullanılan bu kalıpları kırmak, yıkmak isteyen bir ozan mı görmek istersiniz?
Halkın gerçek yaşamlarını öne çıkarıp onların bire bir dertleriyle ilgilenen bir ozan mı görmek istersiniz?
“Halk ozanı, içinde bulunduğu toplumun yaşam biçimini en ince sezgiyle inceleyip, en gerçekçi ve yürekli dizelerle dile getiren bir bilim şairidir. Şayet aynı duyguları müzikal uygulamalarla, yani saz çalarak icra ediyorsa, buna da saz sairi / ozanı” diye tarif eden bir ozan mı görmek istersiniz?
“Geçmişte ozanları bir bir inceledim. Pir Sultan Abdal, Şah Hatayi, Kul Himmet, Kaygusuz Abdal, Nesimi, Emrah, Teslim Abdal, Karacaoğlan, Yunus Emre, Aşık Dertli, Ruhsati, Seyrani, Serdari, Sümmani, Aşık Veysel ve daha nicelerini bir bilim adamı gibi ilmik ilmik dokuyup inceleyen bir ozan mı görmek istersiniz?
“Hepsini tek tek inceledim. Hepsinin etkisinde az çok kaldım. Ama kendime yol gösterici olarak seçtiğim ozan PİR SULTAN ABDAL oldu” diyecek kadar yürekli bir ozan mı görmek istersiniz?
Ses olarak etkilendiği kişinin Davut Sulari olduğunu mütevazı bir şekilde söyleyen ve “toprak çocuğuyuz, toprağa karşı büyük özlemimiz vardır. Bunu da eni iyi dile getiren Veysel Baba yani Aşık Veysel’dir. Davut Sulari’den esinlendiğim sese, Aşık Veysel’in mülayimliğini kattım.” diyecek kadar alçak gönüllü bir ozan mı görmek istersiniz?
Düşün felsefesini PİR SULTAN ABDAL’DAN ALAN,
Ses rengini Davut Sulari’den esinlenen,
Mülayimliğini Aşık Veysel’den alan adam gibi adam bir ozan mı görmek istersiniz?
Döneminin aydın geçinen sözde aydınlarını en acımasız bir biçimde çekinmeden kınayan ve eleştiren “yerini, koltuğunu kaybetme korkusuyla o yetkiliye, bu insafsızlığı getirmiştir. Haksızlığı kınamayan Türk aydınları aynı curcunayı, aynı zevkle paylaşan, haksızların yanında yer almışlardır” diyen bir ozan mı görmek istersiniz?
Henüz yaşarken sanatının doruğuna gelmişken 1985 yılında Hürriyet Gazetesi’nin halk oylamasıyla “Altın Kelebek Yarışması’nda YILIN ALTIN ADAMI, ALTIN SANATÇISI seçilen bir ozan mı görmek istersiniz?
Aldığı ödülü halkının verdiği bir ödül olarak kabul eden;
“Halkımın bu engin teveccühüdür. Bu ömrümce de böyle olmuştur. Yılın Altın Adamı, Altın Sanatçısı Seçilmem beni daha kâmil, daha üretken olmaya itmiştir” deyip şımarmadan daha çok sorumluluk altında kaldığını söyleyen ömrünü hep üreterek geçiren bir ozan mı görmek istersiniz?
“Bundan böyle ömrüm olduğu sürece memleketimin onur ve şerefli üretici bir ozanı olmayı sürdüreceğim. Halkımın bana verdiği bu ALTIN KELEBEKLERİ gözüm gibi saklayacağım ve halkıma armağan ediyorum “ diyen bir ozan mı görmek istersiniz?
“Doğar doğmaz bu dünyanın çamurun
Niye gördün kör olası gözlerim “
Diyen ve geleceği gelmeden sezinleyen bir ozan mı görmek istersiniz?
“Çalışmadan yetim hakkını yeme
O kül kafan ile bilirim deme
Dağılır ordular, kalkar mahkeme
İnsanlık kavgasız kaldığı zaman”
Deyip düşlerini, özlemlerini dile getiren bir ozan mı görmek istersiniz?
“Gel beni taşlama ey insanoğlu
Yüzseniz derimi yine dönemem
Sevdanın çırası yanar bağrımda
İki cihan üfürük olsa sönemem
Yalandır cahiller ona uymayın
Cahil olsa bile sakın kıymayın
Mezarıma işaretler koymayın
Ben toprak olunca dua dinlemem
Nedendir boynumu büker giderim
Gözlerimden yaşlar döker giderim
Ummadığım dağa çıkar giderim
Önüm tufan olsa daha inemem
Bundan geri kahrım yoktur feleğe
Alışkın değildir dilim dileğe
Gidin söylen can alıcı meleğe
Dosta yandım cehenneme yanamam
Mahzuni çağırır ulu Mevlaya
Benim aklım ermez kalü belaya
Mecnun kıblesini almış leyla’ya
Aklı eksik âşıkları kınamam “
Diyen ve Pir Sultan’ca haykıran bir ozan mı görmek istersiniz?
7 den 70 e herkesin dilinde, Ozanca türküleri dillerden dillere dolaşan:
“Dumanlı dumanlı oy bizim eller”, “Nem kaldı”, “Dokunma keyfine yalan dünyanın”, “İşte gidiyorum çeşmi siyahım”, “”Oy bana bana”, İnce ince bir kar yağar, fakirlerin üstüne “, “Acı doktor bak bebeğe”, “Sen açtın yarayı sen saramazsın”, “Oy babo”, “Dönemem”, “Softalar”, “Zalimin zulmü varsa”, “Bana yücelerden seyreden dilber”, Nettim neyledim sana cananım”, “Güzel dostum aramızda senlik benlik olur mu”, “Dom dom kurşunu”, “Amerika katil katil “ İsimli türküleriyle halkının gönlüne taht kuran bir ozan mı görmek istersiniz?
“Ambargo mambargo dinlemen kardaş
Gelin Amerika kovulsun gitsin
Üsleri müsleri çıksın buradan
Kendi toprağına savulsun gitsin
Bu herifler senden alır haşhaşı
Morfin eder sana açar savaşı
Boşuna vurmadan kardaş kardaşı
Bir bayram davulu çalınsın gitsin
Elin gâvurunu boşa çağırma
Evdeki dövüşü ele duyurma
Seni senden beni benden ayırma
Böyle bir memleket övülsün gitsin
Bu topraklar bizimdir bizim kalacak
Amerika bela buldu bulacak
Mahzuni bağımsız şehit kalacak
Yeter ki Türkiye’m dev olsun gitsin
Diyen bağımsızlık aşığı bir ozan mı görmek istersiniz?
“Elhamdülillah Kızılbaş’ım ve laik ’im. Ben değil yedi sülalem Kızılbaş’tır. Bir suç varsa dedemdedir” dediği için DGM de dava açılıp yargılanan bir ozan mı görmek istersiniz?
O halde gelin bu ozanı hep birlikte tanıyalım;
DOĞUMU VE EĞİTİMİ
Asıl adı Şerif Cırık olan Mahzuni Şerif, 17 Kasım 1939 da Kahramanmaraş Afşin İlçesi Berçenek köyünde dünyaya geldi. Türk yurdu Horasandan Anadolu’ya gelen Türkmen boylarından Ağuçan aşiretine mensup bir kökten gelmektedir. Babasının adı Zeynel, annesinin adı Döndü ‘dür. “Şerif” adı, kendisi doğmadan önce ölen amcasının adına ithaf’ en verilmiştir. Yazdığı bir dörtlükte doğum tarihi ve soyu hakkında şunları dile getirmiştir:
“Tevellüdüm merak ise miladi otuz dokuz
Kasımın on yedisinde Zeynel babadan geldim.
Döndü anaya rahm olmuş, ehlibeyt meftunuyuz
Ben faninin acısına, seyrü sefadan geldim”
1939 yılında Ata Ozan Pir Sultan’ın “Pir Sultan ölür dirilir” dediği gibi ve Pir Sultanı ölümsüzleştirmek için ve onun yaşadığını kanıtlamak için Aşık Mahzuni Şerif Berçenek’te dünyaya gelir. Nüfus cüzdanında 1943 yazılmasının yanlışlığını kendi ifade etmiştir söylemlerinde ve yazıtlarında bu mevcuttur.
Çocuk denecek yaşta iken ilk ustası küçük amcası Aşık Fezai Behlil Baba’dan bağlama ve aşıklık dersi almıştır.
İlk Okulu köyünde bitirdikten sonra, 1957 yılında Mersin Astsubay okuluna gider.
Aşık Mahzuni henüz 17 yaşında iken babasının baskısıyla ilk evliliğini görücü usulü ile dayısının kızı Emine hanımla yapar. Bu evlilikten bir kızı olur ve evliliğini bir mektup yazarak bitirir.
1960 yılında Ankara’ya nakledilen Ordu Donatım Teknik Okulu’ndan mezun olur. Başarısı nedeniyle Kuleli Askeri Lisesine gitmeye hak kazanır. Ancak, halk ozanlığına olan tutkunluğu, toplumcu ruhu ve Alevi bir aileden gelmeleri üst üste eklenince ordudan atılmasına yeterli bir neden olur.
1961 yılında ikinci evliliğini çok sevdiği ve âşık olduğunu bildiğimiz İtalyan asıllı Sovina hanımla yani Suna hanımla yapar. Bu evlilikten de üç çocuk babası olur. Züleyha-Emrah ve Ferhat
Aşık Mahzuni ikinci dönem evliliğinde üretken ozanlığını gösterir. Başarılarına korkunç bir ivme kazandırır ve yukarılara doğru tırmandıkça şöhreti yurt içinden yurt dışına da taşmıştır. Artık o gerçek bir ozandır. Kendini kanıtlayıcı plakları, türküleri, besteleri durmadan bir çağlayan gibi akıp gitmektedir.
1971 yılında ise üçüncü eşi Fatma hanımla hayatını birleştirir. Bu evliliklerinden ise Derya- Ali—Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları daha dünyaya gelir.
1971 yılının 12 Martında duyarlılığını gösteren ozan, Cuntanın yaptığı darbenin arkasından gelen kıyımlara isyan eder. Üç devrimci Deniz Gezmiş-Hüseyin İnan-Yusuf Aslan’ın idamlarını protesto eden türküsünü söyler.
Dönemin Başbakanı Nihat Erim için ERİM ERİM ERİYESİN türküsünü dillendirir. Ama arkasından yine tutukluluk yine mahpusluktur ozanın yeri.
- Artık Aşık Mahzuni için tutukluluk dönemi başlamıştır. Durmadan yatar çıkar.
- 1972 yılında Gaziantep’te ikamet ederken evi kundaklanır ve yakılır.
- 1973 yılında tekrar tutuklanır. Ankara Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılanır.
Mahpusluk döneminden sonra Ankara Atatürk Spor Salonu ile İstanbul’daki Spor ve Sergi Sarayında yapılan “Mahzuni Konserlerinde” kendisinin dahi oturacağı bir sandalyelik yerin kalmadığı görülür. Artık halk Mahzuni’yi bağrına basmış ve onu benimsemiştir. Her kesimin sorunlarına sesiyle, sazıyla ve vurucu etkin sözleriyle öncülük yapmış devrinin Pir Sultanı olduğunu ve halkın gerçek Ozanı olduğu sınavını başarıyla vermiştir artık.
1974 yıllarında üst üste çıkardığı 45 lik plakları kapışılan Aşık Mahzuni aynı yıllarda yapılan Kıbrıs Harekatı için Karaoğlan Ecevit’e övgüler yağdıran aynı zamanda öğütler salık veren etkin müzikler icra etmiştir.
Türküleri siyasi partilere seçimlerde marş olan, her partinin kullandığı türkülerin ozanı, daha sonraki yıllarda siyaset denemesinde sevilen bir kişi olmadığını da söylemeliyiz. Çünkü siyasete soyunması halinde bazılarının nasırına basacağı endişesi nedeniyle siyasete aktif olarak girmesi engellenmiştir. Sözde sevgi gösteren siyasi parti yetkilileri seçimlerde aday listesini oluştururken Aşık Mahzuni adından ne kadar da hoşnut olmadıklarını görmekteyiz.
1989-91 yılları arasında Halk Ozanları Derneği Genel Başkanlığı da yapar.
1995 yılında kurulan Demokratik Barış Hareketine katılır. 2 Kasım 1997 yılında Barış Partisi adını alan partide aktif görev alır. 1999 yılında yapılan Genel Seçimlerde İstanbul Anadolu Yakasından Milletvekili Adayı olur. Ancak, partinin Türkiye genelinde barajı aşamaması nedeniyle siyaset denemesi de bu şekilde sona ermiştir.
- 1997 yılında ilk beyin kanaması geçirerek Almanya da tedavi görür.
- 1998 yılında yapılan ozanlar arası seçmelerde Dünyanın ilk üç büyük ozanı arasına girer.
- 2001 yılında tekrar kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle yoğun bakımda kalır.
ÖLÜMÜNDEN 6 GÜN ÖNCE ALDIĞI SON ÖDÜLÜ “HOŞGÖRÜ ÖDÜLÜDÜR”

2002 yılının 11 Mayıs’ında “Anadolu Sevgi Birliği Kültür ve Dayanışma Derneği’nin yaptırmış olduğu anket sonucuna göre rekor bir şekilde tüm katılımcılardan tam not alarak yılın HOŞGÖRÜ ÖDÜLÜNE layık görülür.
Ödülünü vermek üzere yaptığımız telefon görüşmemizde Almanya’nın Köln Şehrinde tedavi edilmekte olduğunu ve dönüşte ödülünü alacaklarını söylediler. Ancak, hepimizin de bildiği gibi acı haber 17 Mayıs 2002 sabahının erken saatlerinde tez ulaşır. Sevenlerini arkasına alarak artık ayrılma vaktinin geldiği haberini kendisi vermektedir. Ödüllü Büyük Ozan Aşık Mahzuni Şerif artık dönülmez bir yolculuğa çıkmıştır. Ebedi istirahat gâhi olarak vasiyeti üzerine Hacıbektaş Dergahına yakın olmayı istemiştir.
ÖLÜMÜ
2001 yılının başlarında rahatsızlanarak, KALP VE SOLUNUM YETMEZLİĞİ nedeniyle yoğun bakım altına alınır. Mayıs ayında taburcu edilir. Ancak evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Mahzuni Şerif 17 Mayıs 2002 tarihinde Köln, Almanya’da ruhunu teslim eder. Vefat ettiğinde, Devlet Güvenlik Mahkemesindeki davası henüz sonuçlanmamıştır. Vasiyeti yerine getirilir büyük bir insan seliyle Hacıbektaş İlçesinin ÇİLEHANE denilen ebedi ikametgâhına defnedilir.
Büyük ozan artık bu yalancı dünyadan gerçek dünyasına intikal etmiş ve pirinin huzurundadır. Hacıbektaş’a ziyaret eden milyonları burada karşılamaktadır.
Artık devletin düzenine isyan etmeyecektir. Sömürü düzenlerinin çarklarına dur diyecek büyük ozan yoktur artık. Sömürü düzenine karşı gelmekten yargılanan Büyük Ozan artık düzenin mahkemelerinde yargılanmayacak ve onlara hesap vermeyecek veya hesap sormayacaktır. Kurtuldular Aşık Mahzuni’nin güçlü sazından, sözünden, mızrabından ve başkaldırısından
DEVRİMCİLER VE OZANLAR ÖLMEZ
Fakat unuttukları bir şey var. Şimdi hepimiz Mahzuniyiz. Hepimiz Mahzuni Şerifiz. Hepimiz Pir Sultanız. Hepimiz Ozanız. Yaşasın Tam Bağımsız Demokratik Laik Türkiye Cumhuriyeti. Yaşasın Atatürk’ümüzün devrim ve ilkeleri. YAŞASIN devrimci ozan MAHZUNİ.”