OSMANLI’DA TÜRK DÜŞMANLIĞI

KÖTÜ SÖZ SAHİBİNE AİTTİR

Türk kimlere göre nasıl anlatılmış, ne demiş, buna karşın Türkler ne demiş, nasıl davranmış çok özet bir yazı dizisi. Elbette Her dönemin tümüne şamil değildir bu sözler. Söyleyenler isim isim yazıldığına göre Osmanlı halkı elbette Osmanlı Sarayının dışındadır ve Türk’tür. Günümüz sarayında yaşayanlar da Türklüğü ayaklar altına almışlardı. Tarih bunları hep not etmektedir.

Türk; Yavuz Sultan Selim’e göre, eşek idi…

Türk; Koçi Beye göre, mezhepsiz ecnebiydi…

Türk; Hoca Saadettin Efendi’ye göre, leşti, hilebazdı, aşağılıktı…

Türk; Naima’ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi…

Türk; Nef-i’ye göre, Allah’ın irfan pınarını yasakladığıydı…

Türk; Baki’ye göre, kabaydı…

Türk; Hafız Çelebi’ye göre, baban bile olsa öldürülmesi gerekendi…

Türk; Sadrazam Kuyucu Murat’a göre, başı vurulması gerekendi…

Türk; Aksaraylı Kerimettin Mahmut’a göre, hunhar köpekti. Mel’undu…

Türk; Merzifonlu Seyyit Abdurrahman Eşref’e göre, eşsiz bir gaddardı…

Türk; Gelibolulu Mustafa Ali’ye göre, pasaklıydı, çirkindi…

Türk; Taşlıcalı Yahya’ya göre, soyu kuruyasıca idi…

Türk; Büyükelçi Moralı Çuhadır Ahmet’e göre, hayvandan farkı olmayandı…

Türk; Tokatlı Nuri’ye göre, şehir dili bilmez hayvandı…

Türk; Şeyhülislam Mustafa Sabri’ye göre, tiksinti duyulandı…

Türk; Vahdettin’e göre, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü…

Siniriniz bozulmasın devam etmeyeyim!

RIZA ZELYUT’UN ARAŞTIRMA KİTABI

Osmanlı…

– Ermenilere,  “Millet-i Sadıka”…

– Araplara,      “Kavm-i Necip”..

– Rumlara,     “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken

   Türkler’i böyle aşağıladı.

Peki, Türk kendini nasıl görüyordu?

TÜRK’ÜN HALİ

“İlk ders beni şaşırtmıştı. Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Hâlbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.

Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.

‘Biz hangi milletteniz’ deyince her kafadan bir ses çıktı:

‘Biz Türk değil miyiz’ deyince de hemen, ‘Estağfurullah’ diye karşılık verdiler.

Türklüğü kabul etmiyorlardı.

Hâlbuki biz Türk’tük. Bu ordu Türk Ordusu’ydu. Türklük için savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi.

Fakat ne çare ki bu “biz Türk değil miyiz?” diye sorunca “Estağfurullah” diye cevap verenlerin görünüşe göre Türk demek Kızılbaş demekti.(…)

Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.

Hele iş, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı…”

Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976), hayat öyküsünü yazdığı “Suyu Arayan Adam” kitabında böyle anlattı Türkleri…

VATANDAŞLIK BAYRAMI

Falih Rıfkı Atay (1894-1971), “Batış Yılları” adlı eserinde kendi kuşağını Osmanlı’nın son çocukları olarak tanımladı:

“Kendime ilk defa ne zaman ‘Türk’ dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda ‘Türk’, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve Osmanlı idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘din ile milliyetin bir olduğunu’ öğrenmekti.

‘Vatan’ sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet’te duydum.

Biz padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık…”

OSMANLI SARAYI ŞATAFATLI HALK PERİŞAN

Buraya kadar yazdıklarımın kuşkusuz amacı var:

Mustafa Kemal de, Osmanlı’nın son kuşağındandı. Türk’ün, Osmanlı iktidarı tarafından nasıl aşağılandığını yaşadı. Osmanlı münevverlerinin Babıali’de “Türk” sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk” diye yazdıklarını unutmadı.

(“Terk” sözcüğünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demekti ve Türklere, “İdrâki biidrak” -anlayışsız Türkler- diyorlardı!)

Oysa…

Türk; Atatürk’e göre, yıldırımdı, kasırgaydı, dünyayı aydınlatan güneşti. Bu sebeple…

92 yıl önce…

Tarih: 23 Mayıs 1928.

TBMM, 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nu kabul etti.

Böylece…

Asırlardır hor görülen Türk, yurttaşlık payesiyle onurlandırıldı.

Osmanlı ile Cumhuriyet farkı buydu…

“Türk”, Osmanlı’da olduğu gibi aşağılanan-horlanan değildi.

Zamanın ruhu değişmişti:

Kaynak Şevket Süreyya aydemir

Bir yanıt yazın

Başa Dön