“Titret Efem Vur Dizin Üstüne”

Dr. Mustafa Hüsnü BOZKURT
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı

Bu gün 9 Eylül 2022… Akla, bilime ve ulusuna güvenen bir dahi ile O’na inanan bir avuç devrimcinin, önüne düşüp azim ve kararını harekete geçirdikleri milletleri ile üç yıl üç ay 22 gün boyunca; ihanetlerle, tuzaklarla, yokluklar, yoksunluklar, isyanlarla ve yedi düvelle yaptıkları bağımsızlık savaşının mutlu sona ulaştığı kutlu günün 100. yıldönümü…

Bu gün, 15 Mayıs 1919’da İzmir Rıhtımı’nda Yunan’a ilk kurşunu sıkıp şehit edilen Hasan Tahsin Bey’le (Osman Nevres) toprağa düşüp O’nun temiz kanıyla sulanan “bağımsızlık tohumu”nun 39 ay sonra boy verdiği, Hasan Tahsin’in yaşama döndüğü gün…

Bir gün önce, 8 Eylül 1922 gecesi Belkahve’den dumanlar içindeki İzmir’e bakarken,

  • “Bir rüya görmüş gibiyim İsmet”

Diyordu Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya Mustafa Kemal. Gerçekten rüya gibiydi yaşadıkları.

Ancak vatandan başka aşk, milletten başka sevgili tanımayan yurtseverlerin
görebilecekleri bir rüya…

Dört yanı emperyalistlerce işgal edilmiş bir vatan ve 235 yıllık yenilgiler serisi sonunda 30 Ekim 1918’de bir imparatorluk yitirmiş, orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş, silahları alınmış, harap ve bitap düşmüş, eğitimsiz ve yılgın bir halkla çıktıkları yolculuğu İzmir’de denize ulaştırmışlardı.

Rüya gibiydi, evet!

Ama apaydınlık bir gerçekti ve avuçlarındaydı işte…

Bu gün, bir düşman ordusunca işgal edilince Kurtuluş Savaşı başlatan ve düşman ordusundan kurtulunca bu savaşı sona erdiren dünyanın tek kenti İzmir kadar sevinçli, yüz yıl öncenin İzmirlileri denli mutluyuz.

Bu gün, yaşamak zorunda bırakıldığımız bütün aymazlıklara, ihmallere, karanlıklara karşın geleceğe umutla bakıyoruz.

Çünkü “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben umudumu hiçbir
zaman yitirmedim” diyen Mustafa Kemal’in askerleriyiz!

Bu gün; 9 Eylül 1922’de Konak Meydanı’nda, Hükümet Konağı gönderine Türk bayrağını çeken Yüzbaşı Şerafettin kadar, 5. Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay kadar, Kuvayı Milliye kahramanları ölçüsünde gururluyuz.

MUSTAFA KEMAL ÖZLEMİ

Bu gün, 12 Eylül 1922 günü

  • Şu ‘efendi devlet’ rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri tehdit etmekten de vazgeçiniz!” dediğinde

İngiltere hükümetinin tebaasını her yerde koruma hakkı vardır. Vatandaşlarımızın ve Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rumlarla Ermenilerin güven içinde
bulundurulmasını yalnızca rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz.” diyen mağrur Amiral Brock’a

Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi limanı boşaltacak güçtedir de… Donanmanızın en kısa sürede limanı terk etmesini istiyorum!

sözleriyle haddini bildiren, Amiral’in “İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?” sorusuna da

  • “Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması’nın hâlâ yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık… Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size son kez ihtar ediyorum!”

yanıtını veren, birkaç saat sonra sessizce limandan ayrılan emperyalist donanmasını
pencereden seyreden arkadaşlarını oturduğu koltuktan izledikten sonra akşam sofrada

  • “Asıl savaşımız şimdi başlıyor, yapacak çok işimiz var.”

diyen Mustafa Kemal gibi bir devlet adamı özlemiyle doluyuz.

Mustafa Kemal’in bu antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı tutumu ile elde ettiği kazanımların değerini çok iyi bilen Türk ulusu; emperyalistler karşısında dizlerinin bağı çözülen, İngiltere kraliçesinden -hem de İstanbul Boğazı’na demirlemiş İngiliz savaş gemisi güvertesinde- “Diz Bağı Nişanı” almayı marifet sayan, ABD’de “Yahudi Cesaret Madalyası” ile ödüllendirilmekle övünen, kâh beyzbol sopası kâh küstah mektuplarla tehdit edilmeyi ya da dakikalarca kapılarda bekletilmeyi içlerine sindirenlere hemen her gün; “Atatürk gibi düşün, O’nun yolundan ayrılma!” demekte, meydanlarda, üniversitelerde, stadyumlarda, spor salonlarında ve yasaklanmamışını bulduklarında festival alanlarında İzmir’in dağlarında açan çiçekleri anımsatmakta, küstah emperyalistleri titretmenin Ege efelerinin, Demirci Akıncılarının, Gördesli Makbule’lerin olağan işlerinden olduğunu unutmamalarını istemektedir. Tıpkı türküde çığırdığı gibi:

“Kordon boyu seyrine düştü
Titret efem vur dizin üste…”

Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı zafere ulaştırıp Cumhuriyet ile taçlandıran Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalist devrimcilerin devletimizin hamuruna kattıkları “namus” mayasının eksilmesinin, akıl ve bilim yolundan sapılmasının nelere neden olduğu ortada ve çarenin de “yeniden Atatürk Cumhuriyeti” olduğu, gün gibi açık!

Güzel İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı kutlu olsun!

Bir yanıt yazın

Başa Dön