TESPİH TANELERİ

Mehmet Sebih ALTUN

Bitti tüm hayaller. Battı bir yaşamın güneşi. Ömrün son gününe veda etti hasretli yürek. Yaşama tebessümle bakan bir çift göz söndü. Sevgi ile atan kalp durdu artık .

Şapka duvarda asılı kaldı. Tespihi sehpanın üstünde. Çakmağı pantolonun cebinde, tütün tabakası ceketinin içinde. Bu Telefonu kapalı artık. Bahçede oturduğu sandalye öksüz, önünde duran masa kimsesiz kaldı. Bir yaşam son buldu.

Koptu tesbih ipi. Dağıldı taneler dört bir yana.

Nice gelmesi beklenen günler gelemedi. Eser kalmadı güzel günlerden. Umutla uyanılacak sabahlar da yok artık. Ay doğmayacak karanlık gecelerin ıssız çöllerine. Kuş cıvıltıları yankılanmayacak eskisi gibi. Kurbağa sesleri kulakları sağır edemeyecek. Bahçede duran ağaç dut vermeyecek bu bahar. Baharlar çiçeksiz, yazlar neşesiz. Bir de yarım kalan yüzlerce gülüş, binlerce hayal ve sonsuz hüzün kaldı kalbimin ta derinliklerinde.

*

Bir doğdun, büyüdün ve bir bakmışsın ömür bitmiş. Nerde, nasıl, hangi durumda yakalamış seni Azrail bilemezsin. Bir bakmışsın selâsı okunmuş ömrünün. Bir nefes gibi geçmiştir günlerin.

Uğruna hayatını feda ettiğin çocuklarının seni kurtaramadığı bir hastane koğuşunda yapayalnız. Belki de nefessiz kaldığın bir yoğun bakım ünitesinde bedeninde onlarca aletle şansınla başbaşa. Bir makinenin şarjına bağlı hayatın. Bedenin tükendiği bir hastalıkla burun buruna.

Ve sonra yapraklar birer birer dökülür Eylül karanlığın soğuk sabahlarında. Dalların üşür çaresiz. Gözlerinin feri sönmüştür akşamdan. İçine düşen yangınların sıcaklığı yakar bedeni. Kül eder çocukluğundan kalan her ne varsa. Çocukluğunun kahramanı artık filmin sonuna gelmiştir. Senaryoda oynanacak sahne kalmamıştır. Ve perde kapanmıştır.

*

Sabahın ilk ışıkları acı veriyor. Bir ok gibi saplanıyor bedenin tüm hücrelerine. Işığı ağır geliyor ela gözlerin derinliklerine. Isısı yakıyor dünden kalan her ne varsa, hepsini. Cayır cayır yakan hasret . Buram buram kokan baba kokusu. Hiç bir nebatat vermiyor bu kokuyu.

Artık her gün çalmayacak telefonum babam diye. ”Oğlum nasılsın” demeyecek bir dil. Halimi sormayacak yürekten iyi olmamı isteyen birisi.

Binlerce dostun içinde kendini hep yanlız hissedeceğim biliyorum.

Unutmuş gibi yapıp unutamamak. Ağlamıyor gibi yapıp içine akıtmak gözyaşları. Hayat devam ediyor deyip aslında devam etmeyen onlarca duyguyu görmezden gelmek.

Ve belki de bir gün sıra bana geldiğinde bende çocuklarımın hatıralarında oynayan bir oyuncu olacağım. Akıllarına geldiğimde bir kaç kelamla geçiştirileceğim, bir kaç cümle olacağım sözlerin içinde. Ve sonrası olmayacak.

*

Bak işte, ölenler, yaşayanların sadece hatıralarında oynayan birer oyuncu olarak devam ediyor. Yüreğinde hissettiğin yokluğu hiç bir zaman bitiremeyecek ve hep eksik yaşayacaksın hayatı.

Ve devran böyle sürüp gidecek.

Binlerce yıldır milyarlarca insan gelip geçti bu handan.

Hiç kimse vazgeçmek istemedi tatlı candan. Doğdular ve yaşayıp öldüler bir yandan. Bir avuç topraktan başka hangi eser kaldı ki insandan.

Milyonlarca yıldır devam eden yaşamlar. Sayısız ağaçlar, bitkiler, hayvanlar birbirinden farklı türde içinde can taşıyan varlıklar birer birer yok oldu.

Ve bundan sonra gelecek olanlar da yok olacak.

Tek ebedi ve ölümsüz Yaratıcı kalacak.

*

Söylenen hiç bir söz kaybolmaz atmosferde. Hepsinin tonu yankılanıyor semada. Bir gün gider sahibini bulur mutlaka. Yapılan hiç bir iyilikte, kötülükte kaybolmaz. Evrene yolladığın her ne varsa bumerang gibi döner gelir bulur seni.

Ve sen elinde biriktirdiğin iyilikleri sunacaksın. Biriktirdiğin dostların dualarında yaşayacaksın. Ve seni tanıyan en son kişi öldüğünde aslında hiç doğmamış olacaksın diyor bir Kızılderili atasözü.

Bir çocuğun tebessümünde gizlidir Cennet.

Çocuklar gülerse dünya cennet olur.

Zaten maksat herkesi cennete götürmek değil, her yeri cennete çevirmek olmalı.

Çünkü her yer cennet olursa herkes cenneti görür.

….

Sevgi ile Kalın

msebihaltun@gmail.com

Mehmet Sebih Altun

Bir yanıt yazın

Başa Dön