“ABDÜLHAMİD SİZİ KANDIRIYORDU…”

SADİ ÖZGÜL

Sultan II.Abdülhamit döneminde Osmanlı Devletinde şiddetli bir kolera salgınının hüküm sürdüğü günlerde istiklal şairimiz Mehmed Akif’in başında bulunduğu Sırat-ı Müstakim mecmuasına devamlı mektuplar gelirdi… 

Gelen mektupların birinde şöyle yazıyordu;

“Bir zamanlar memlekete kolera gibi veba gibi müstevlîbir hastalık gelince fedâkârlık yapılarak para ile hâfızlar tutulur ve memleketin etrafı devrettirilirdi, bugün İstanbul’da civar vilâyetlerde koleradan epeyce telefât olduğu rivâyet ediliyorken hiç öyle bir teşebbüste bulunmak kimsenin aklına gelmiyor. Sırâtı müstakīm hükûmete bu eski, fakat dindârâne usûlü ihyâ etmesini tavsiyede bulunsa büyük bir hayır işlemiş olacak…”

Mehmet Akif bu mektuba Sırat-ı Müstakim dergisinde şu cevabı yazar.

“Evet, böyle bir eski usûl vardı, lâkin hiçbir vakit dindârâne değil idi! Hükûmeti sâbıka mevkiini tahkîm için millete savlet eden felâketlerden bile istifâde etmek isterdi, yoksa sârî hastalıklara karşı nizâmâtı sıhhiyyeyi tamamiyle tatbîkten başka bir tedbir olamayacağını pekalâ bilirdi.

Yıldız’da yüksek sesle tilâvet edilen Buhârîler hastalığı def’ etmek için değil, sâde dil halkın hissiyâtı dîniyyesini okşayarak hulūskâr bir padişaha ihlâs celbetmek için idi.Yoksa bir taraftan tâ Rusya hudûdundaki koleranın gölgesinden ürkerek sarayında en sıkı tedâbîri tehaffuziyyeyi îfâettiren; diğer taraftan külhânlar dolusu kütübi dîniyyeyi cayır cayır yaktıran adamın Buhârîlere, salavât ve selâmlarazerre kadar ehemmiyet vermeyeceğini azıcık düşünenler pek kolay kestirebilir idi…”

“Salgın Hastalıklar Hafız Tutmakla Geçmez”

İyice bilmeliyiz ki gerek münferid, gerek sârî ne kadar hastalık varsa, izâlesi için tabâbetin tavsiye edeceği tehaffuzî, şifâî tedâbîrden başka yapılacak bir şey yoktur. Esâsen bir köylünün bile yakinen bilmesi icâb eden bu basit hakīkat, bizi öteden beri pek çok aldattıkları için, hâlâ olanca vüzûhuyla gözümüze çarpamıyor!” diyen Mehmet Akif şöyle devam eder;

“Hazret-i Peygamber “Cenâbı Hak hiçbir hastalık vermemiştir ki devâsını da vermiş olmasın. O halde o devâyı aramalısınız.” buyuruyor. Tabâbetten başka bir şey olmayan ilmi ebdânı ilmi edyân kadar takdîr buyuran Peygamber’den o devânın duâ kitaplarında aranması lâzım geleceği gibi bir işâret yahud bir tasrîh ise asla vâki’ olmamıştır.

Kurânı Kerîm hastalara, ölülere okumak için nâzil olmamıştır. Kurân’daki şifâ, cehelenin anladığı gibi değildir..!” diye yazar…

Merhum Mehmet Akif’in yazdıklarını özetlersek;

Velhasılı kelam Mehmet Akif Padişah Abdülhamid için Saltanatını korumak için din istismarcılığı yapan biridir demek istemiş. Kuranın fiziki hastalıklara çare olmak için inmediğini, hastalıktan kurtulmanın yolunun ise temizlik hijyen başta olmak üzere doktorların tavsiyelerine mutlaka uymalarına, sultan II.Abdülhamid’in Kuran üzerinden din istismarcılığı yapmasına inanırsanız şifa yerine yerine ölürsünüz demek istemiş.

2020 başından beri içinde olduğumuz pandemi sürecinde yaşananlarla ne kadar da benzeşiyor.

Demem o ki; tarih ibret alınmazsa tekerrürden ibarettir. İbret alınmazsa Sultan II.Abdülhamid’in kolera pandemisi dönemindeki din istismarcılığını rol model alanların sonu hüsran olur.

Vesselam…
Sadi ÖZGÜL

Kaynak; Sırat-ı Müstakim 5. cilt. Shf; 194-195 (Bağcılar Bld. yayınları)

Bir yanıt yazın

Başa Dön